Yaklaşık iki asırlık bir asaletin sessiz tanığı…
Mehmet Ali Ağa Konağı, Reşadiye’nin oksijenle dolu yamaçlarında, Tuhfezade ailesinin hatıralarını taşır duvarlarında.
1800’lerin başında inşa edilen bu zarif yapı, artık bir “müze otel.”
Tarihi el değmeden yaşatır; konuklarını, zamanın dışında bir dinginlikte ağırlar.
Bahçesinde kuş sesleriyle uyanır, taş salonlarında geçmişin nefesiyle soluklanırsınız.

Halk arasında “Kocaev” olarak anılan yapı, 1800’ lü yılların başında Tuhfezade Mehmet Ali Ağa’nın babası tarafından yaptırılmış. Bulgular ve tanıklar, Kocaev’in en görkemli dönemini Mehmet Ali Ağa’nın sağlığında yaşadığını gösteriyor. O yıllarda Ağa aynı zamanda Rodos’ta belde yöneticisidir. 50’li yılların başlarında aileden hayatta kalan olmayınca Konak ve geri kalan miras, Tereke Hakimi tarafından satışa çıkarılır. Birkaç kez el değiştiren Konak, Tütün Deposu, Sinema, Okul ve Düğün Salonu olarak kullanıldığı süre içerisinde değişikliklere uğrar, yıpranır ve kısmen yıkılır.

Antik Yunan’da tarihçi ve coğrafyacı olan Strabon’un “Tanrının uzun ve sağlıklı yaşamasını istediği kullarını gönderdiği yer” diye tanımladığı Datça’da, iki yüz yıllık bir kültür mirası, 2000’li yılların başında, küllerinden doğan Simurg örneği gibi, yeniden canlandı. Yarımadaya ikinci ismini veren Reşadiye Mahallesi’nin tepesine kurulmuş olan “Mehmet Ali Ağa Konağı”, aslına uygun bir şekilde restore edilerek, 5 Konak Odası ve 13 Taş Odası ile, kısa süreli ve sezonluk, kusursuz konaklama himzetleri sunan, bir kültür merkezine dönüştürüldü.